Hakiki devrim kültürde
Siyasetçi ve gazeteci 'sessiz sedasız devrim' deyimini çok sever, o kadar çok sever ki, birazcık iddialı her girişime yakıştırıverirler.. Böylece neyin gerçekten 'sessiz-sedasız devrim', neyin evcilik oyunu çapında devlet icraatları olduğunu karıştırırsınız.. Fakat bu aburcubur hüküm tüketiciliği, gerçekten 'devrim' niteliğindeki dönüşümlerin hakkını yememizi bağışlatmaz..
Böyle bir dönüşüm örneği olarak YTL uygulamasını alkışlıyorum.. Kanseri yenmiş bir insan gibi ülkemin yerlerde sürünen parasını ayağa kalkmış görmenin sevinci bu.. Ama tabii gurur duymuyorum.. Bir utançtan kurtulmak iyidir ama bayram edilecek bir gelişme değildir. Mesela 'çok gururluyum, çünkü boğulacakken kurtuldum' denemez.. O misal; paranız ayağa kalkacağı için sevinirsiniz ama övünç bayramı icat edemezsiniz. O parayı rezil eden yine sizsiniz çünkü..
Ölçüyü böyle tutmakla beraber, YTL sessiz veya sesli, devrim niteliğinde bir dönüşüm olduğu için hükümetin övünç payı çıkarması doğal. Zira siyaset biraz da; sinekten yağ çıkarmak.. bir yumurta yumurtlayıp dünyayı velveleye vermek.. nalıncı keseri gibi hep kendine yontmak.. bu arada sebep olunan veya bizzat işlenen kötü kötü gelişmeleri de mümkün mertebe örtmek sanatıdır.. Onun için iktidarın YTL uygulamasını tek başına üstlenmesi ve bu çorbaya geçmişte birilerinin de azıcık tuz attığını dile getirmemesi şaşırtıcı değil.. IMF ile 57. Hükümet zamanında girilen ve bugün de sürdürülen programların hedeflerinden YTL'nin kendisine kısmet olması herhalde bu iktidarın kusuru değildir.. Siyaset, bu nasibi hüner göstermeyi, hatta sessiz sedasız değil, sesli devrim diye anlatmayı kaldırır..
Bu hükümetin karnesine 'hakiki devrim' olarak yazılması gereken tek paket, kültür hayatımıza can verecek düzenlemelerdir. 5224 Sayılı
Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi Ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun, 5225 Sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu ve sponsorluk şartlarını belirleyen 5228 Sayılı Kanun'un 28 ve 29. maddelerinde yapılan değişiklikler, Türkiye'nin en temel eksikliğini gidermiştir..
Geçmişindeki büyüklüğü hadi geçelim, gelecek için iddialı bir ülke için temel eksik; maddi ve manevi kültür değerlerini ve varlıklarını korumak ve geliştirmek konusunda hem bilinç, hem kaynak, hem de yasal zemin yokluğudur. Türkiye İnönü şefliğiyle beraber 'gecekondu devlet'e dönüşeli beri, kendi kültürüne yabancı ve kayıtsız, 'küresel uydu insan' üreten bir çiftlik konumundan çıkacaksa, Bakan Mumcu'nun misyon edindiği bu kültür paketi sayesinde çıkabilecektir.. Eğer bitmek üzere olan yönetmelik hazırlıkları da tamamlanır ve uygulama başlarsa bunun ne kadar büyük bir devrim olduğunu göreceğiz.. AB yolunda geliştirilen paket düzenlemeler de elbette önemli ama onların hayatiyet kazanması hala binbir şarta bağlı.. Kültürle ilgili bu düzenlemeler ise yönetmelikler bittiği andan itibaren etkisini göstermeye başlayacaktır.
Onun için bu kültür paketini, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin yaptığı en hayırlı iş sayıyorum. Abarttığım yok. Dünyanın ve bütün insanlığın en yüce miraslarından biri olduğundan şüphe duymadığım maddi ve manevi kültür varlık ve değerlerimizin yaşayabilmesi, ancak ve ancak, yasal zemin, bilinç ve kaynakla mümkündür.. Devlet bu yolda gereken adımları böylece atmış olacaktır.. Olayın boyutlarını belirlemek için sadece 'sinema' açısından biraz ayrıntılı değerlendirme yapabiliriz..
Şöyle ki; bu düzenlemeler işlediği andan itibaren artık, cesamette değilse bile kalitede Hollywood ürünleriyle rekabet edebilecek bir sinemamız olabilecektir. Bu ise günümüz şartlarında kültür alanı için ölüm-kalım meselesinin çözümüdür. Zira sizin kendine has sinemanız olana kadar, doğacak çocuklarınız kaçınılmaz biçimde Amerikan kültürünün yaşayıcısı ve taşıyıcısı haline gelmeye mahkumdur. Amerikan sineması insan biçimlendirir ve küresel sermaye için milyarlık tüketici sürüleri üretir.. Sinema ve müzik endüstrisi ile senin benim çocuğum 'küreselleştim' zannı altında Amerikanlaşır..
İşte bu düzenlemenin sadece sinema alanında yapacağı olumlu etkinin boyutlarına bakmak bile 'hakiki devrim' yargısını haklı çıkarmaz mı? Vatanın sadece çıplak sınırlarını değil, denizlere akan toprağı, havası ve suyu ile doğal çevresini, özgün milli kültürü ile insan çeşitliliğini korumaya yönelik bir hamle olarak bu düzenlemenin önemini umarım, hayrın sahibi hükümet hakkıyla takdir etmektedir.. Yine umarım bu bağlamda telif hukuku açısından 1995 öncesi ve sonrası ayırımı getiren saçmalığın giderilmesi de düşünülmektedir.
SABAH - 04/01/2005 -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder