Salı

"BİZİ DE İNSAN YERİNE KOYARLAR MI?"

Merhaba,

Son zamanlarda ayna karşısına geçip "ben gerçekten insan mıyım" diye sormaya başladım. Sağımı solumu çimdikliyorum, epey de insana benziyorum oysa.

İki kişilik bir senarist ekibiyiz, ben nispeten yeni ve deneyimsiz sayılsam da, ortağım uzun yıllar pekçok TV dizisinin senarist ekibinde yer almış bir kişi. Bize yapılan davranışları anlamakta çok zorluk çekiyorum. Ucuz bir komedi, ya da 60 dakikalık bir dram olsun, siz senarist olarak bir takım şeyler düşünüyorsunuz, kurguluyorsunuz, elinizden geldiği kadarıyla bir takım teknikler uygulamaya çalışıyorsunuz (hani şu gişe canavarı film teknikleri!..). Yapımcı hikaye kurgusunu beğeniyor, "hadi diyalogları da tamamlayın" diyor. Çok güzel. Bir şevkle oturup yazıyorsunuz. Sahneler birbirine bağlı, kullanılmış her cümle bir başka sahne ile ilintili.

Teslim ediyorsunuz, bir gün geçmeden, ortadaki 10 sahne daha başa gelsin, aradaki iki sahne iptal edilsin ve filmin sonunda kız ölmesin, adam kötürüm kalsın tarzında bir talep geliyor. 60 sayfa yazmışsınız, o kaldırıp başa aldığınız sahneler kimbilir hangi sahnedeki bir cümle ile ilintiliydi. Her senarist böyle yapısal değişikliklerin nasıl ölüm olduğunu bilir, daha fazla uzatmayayım.

Ancak mühür bu kişilerde olduğu için, Süleyman'ın eli öpülecektir. Oturur, ister küfür ederek, ister bir bardak soğuk su eşliğinde bu değişiklikleri yaparsınız, seçiminizde tamamen özgürsünüz.

Ancak bitmez elbette. Size deli saçması gelen başka talepler vardır. Siz hikayeye bir kişilik gelişimi eklemişsinizdir, ancak aksiyon dururken kişilik nereden çıkmıştır? Bu ne lüzumsuz birşeydir. Kibarca, "bunları atsak daha iyi olur mu?" denir. Şarkının dilimizdeki anlamı "bunları atacaksın"dır.

Bir bardak soğuk su daha içersiniz.

Böyle böyle, bir ara ya yumurta kapıya gelmiştir ya da yapımcı değişiklik istemekten yorgun düşer ve senaryonuz çekime girer. Hiç de istediğiniz gibi olmamıştır, ama ne yapalım, biz senaristlerin görevi aslında kendi kafamızdakileri kağıda dökmek değil, yapımcının kafasındakileri kendi stilimizi koruyarak yazmaktır, değil mi?

Ve o filmi, diziyi seyredersiniz. Ama o da ne? Sizin için çok kritik konuşmalar sahneden çıkarılıvermiş. Ortalıkta birbirine ilintisiz konuşmalar uçuşuyor. Sanki insanlar bağımsız monologlara girmişler.

Elbette, bütün bunları siz benden çok daha iyi biliyorsunuzdur. Bunu da uzatmayalım.

Peki bizler ne zaman yapımcıların gözünde "insan" haline geleceğiz? Onlar çok açıkça, yaptığımız işin hiçbir değeri olmadığını düşünüyor olmalılar, ya da ticari hayat onları böyle davranmaya itiyor. Öyle ya, ben kendimi insan sanarsam daha fazla para filan isteyebilirim.

60 dakikalık bir filmi 90 dakikaya çıkartıp, bunu aynı fiyata yapmamızı isteyebilirler. Çünkü yaptığımız işin karşılığı nasıl olsa SIFIR'dır. Ha 60'ı SIFIR'la çarpmışsınız, ha 90'ı. Ne farkeder?

Zaten bizim yaptığımız işi aslında bu yapımcı, biraz vakti olsa kendisi yapıverecektir. Senaryo yazmak da nedir ki? Ülkemizde bu konuyla ilgili hemen hemen hiç kitap yazılmamasına şaşmıyorum artık. Çünkü zavallı Amerikalılar yıllardır senaristliği bir iş zannediyorlar ki, yüzlerce kitap yazmışlar, bir takım tekniklerden bahsediyorlar. Biz de boş yere okuyoruz.

Halbuki güzel yurdum insanı çoktan hakikati kavramış. Senaristliğin bir sanat filan olmadığını çoktan anlamışlar. Ancak çok yoğun olduklarından, kendileri yazamıyor, üste de para verip bizlere yazdırıyorlar.

Haliyle de bizden her türlü şeyi istemeye hakları oluyor. Cinayet sahnesinin ortasından iki maymunun zıplayarak geçmesini istiyorlarsa, mecbur, yazacağız.

Olsun, Bach da para kazanmak için saraya dans müzikleri besteliyordu.

Ve elbette, siz bütün bunları da biliyorsunuz.

Bir takım projeler hazırlıyor ve bunları insanlara sunuyorsunuz. Kimi plot proje, kiminin senaryosu dahi yazılmış. Veriyorsunuz. Veriyorsunuz. Veriyorsunuz. Projenin kabul edilmesini geçtim! Bir allahın kulu da kalkıp "kardeşim senin senaryon berbat, ilgilenmiyoruz" demiyor. Acaba çok büyük çoğunluğu okunmuyor mu bile? Oysa bir yapımcının işi önüne gelen senaryoları okumak ve bunlar içinden en iyisini ortaya çıkarmak değil midir?

Negatif düşünmeyelim, eminim benim teslim ettiğim projeler kötüdür, çok kötüdür. Okumuşlardır. Beğenmemişlerdir.

Peki neden beni insan yerine koyup yanıt vermemişlerdir? Yeteneksiz, beceriksiz olduğumu kabul edeceğim. Ama hadi, bir kişi bana bunu söylesin! Yok. Çünkü gerek de yok.

- İşin ne?
- Senaristim ben.
- (İç Ses) Aferin sana. Zaten baştan falsosun sen kardeşim. (Dış ses) Ne diye geldin peki?
- Bir projem vardı, senar...
- Tamam, bırak şuraya.
- Okur musunuz?
- Okuruz tabii, en kısa sürede döneceğiz size.

Hollywood'un onlarca defa reddedilmiş, sonra da gişe rekoru kırmış senaryo öyküleriyle dolu geçmişini okuyoruz. Ne komiktir ki şu sıralar en büyük hayalim onlarca defa reddedilmek! Hani dosyaları kendi ellerimle teslim etmiş olmasam şüphe duyacağım, yoksa bütün bunlar bir hayal ürünü mü, ben bunları kimseye teslim etmedim, hatta belki yazmadım bile...

İnsan sorup da cevap alamayınca duvarla konuştuğunu zannediyor. Ama duvar hiç de bu fikirde değil.

Madem düzen, başımızı bu duvara çarpa çarpa büyümemizi, ve bir gün büyük adam olunca bizim de duvara dönüşmemizi gerektiriyor, elbet yürüyeceğiz bu yolda. Ama şimdi duvara çarpmaktan başım acımakta ve "keşke düzen böyle olmasa" demeden edemiyorum.

Becerebilirsek belki biz de bir gün duvar rolünü oynayabilme yetkisine sahip oluruz, ve belki bir adım daha öteye gider duvar olmamayı becerebiliriz!

Diye kendimi avutuyorum.

Sevgiler.
Yazı Tahtası Ekibinin Bir Elemanı


not: mailimin tüm içeriği sitenizde yayınlanabilir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sık rastlanan bir durum, aslında pek çok arkadaşımız eser sahibi olarak kanunun kendilerine verdiği haklardan habersiz.Yapımcılar da bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar bu hakları. Eser eğer size aitse, sizin onayınız olmadan hiç bir değişiklik yapılamaz, yapıldığında o eserin yayınını durdurma hakkına sahipsiniz. Bu hak devredilemez haklar arasındadır. Yani hiç bir sözleşmeyle bu hakkınızdan vazgeçemezsiniz. Senaryo Yazarları Derneği (SEN-DER) senaryo yazarının meslek ilkelerini belirlemek için bir çalışma başlattı. Senaristin, yapımcı-yönemen-oyuncuyla olan ilişkilerinde olması gelen kurallar saptanmaya çalışılacak. Yakında www.sen-der.com sitesinde açılacak forumda isteyen her sanaryo yazarı görüş bildirecek.
Senaryo bir işin temelidir, o olmadan hiç bir şey yoktur. Senaryo Yazarının eli çok güçlüdür,bütün mesele bunun farkında olabilmesindedir. Gerektiğinde "yazmıyorum" diyebilmedidir. Başka yazarlar da aynı sözü söyledi mi bu herkes tarafından anlaşılacaktır.