Çarşamba

SENARİST Mİ KEMALİST Mİ?


Hürriyet'te Sefa Kaplan'ın türker İnanoğlu ile yaptıgı röportaj bugün de devam ediyor...
***

Dün ve bugün Türk sinemasında ismi olan hemen herkesi siz keşfetmişsiniz. Türkan Şoray’dan Cüneyt Arkın’a, Yılmaz Erdoğan’dan Demet Akbağ’a kadar uzanan bir çizgi var. Bu nasıl bir duygu?

Bunun sezgiyle ilgisi var. Yılmaz Erdoğan’ı Yasemin Yalçın getirdi. Skeçlerini yazıyordu. Onun yazdığı iki tane skeçten büyük birisi olacağını hissettim. Kalemi olan adam belli oluyor hemen. Bu insanların ünlü isimler haline gelmesi beni de mutlu ediyor. Sayamayacağım kadar çok isim var böyle. Ama onlar aynı zamanda arkadaşlarımdı benim. Benim arkadaşlık çerçevesi içinde götürdüm bütün işleri ve ilişkileri.

- Peki bugün nasıl buluyorsunuz Yeşilçam’ın durumunu? Son filmleri izliyor musunuz?

Son döneminden ümidim var. Beş altı sene önce yapılan filmler sırasında ise çok ümitsizdim. Şimdi iki tür film yapılıyor Yeşilçam’da. Biri dışa açık, itibar getirecek festival filmleri. Belki fazla gişe yapmıyor ama Türkiye’ye büyük itibar getiriyor. ‘O Şimdi Asker’ veya ‘Vizonteleler’ eski Yeşilçam formülüyle yapılmış filmler. Bunun için ticari başarıları da yüksek oluyor.

- Yaşanan bunca değişime rağmen Yeşilçam’ın ürettiği format hálá geçerliliğini koruyor mu sizce?

Düşünce ve duygular pek değişmiyor. Daha doğrusu, düşünceler değişiyor da duygular fazla değişmiyor. Türk insanının yapısı da değişmiyor.

- Peki televoleleri filan kimler izliyor?

Başlangıçta bir merak vardı. Sinema seyircisi izliyordu onları daha çok. Sevdiği sanatçının dedikodusunun peşindeydi. Ancak, zamanla yitirdi o tür programlar cazibesini. Reytingler ortada.

- MİT Müsteşarı bile ‘Ahlákı bozuyur’ diye açıklama yapmıştı. Siz aynı kanaatte değil misiniz?

Ben öyle bir şeye inanmıyorum. Ahlákı niye bozsun? Onu orada görüp de imrenecek kişinin ahlákı, Amerikan filmlerini izlediği zaman da bozulur zaten. İnanmıyorum ama bu çok da tasvip ettiğim anlamına gelmiyor.

- En beğendiniz yönetmenler kim?

Lütfi (Akat) Ağabey’i seri dışı bırakırsak, bir numarada Yavuz Turgul var. Yılmaz Erdoğan ve Sinan Çetin de iyi.

- Peki en beğendiğiniz oyuncular?

Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz. Yasemin Yalçın çok büyük oyuncuydu ama kendi kendini yok etti. Halbuki Adile Naşit’in daha moderni, daha kabiliyetlisi olarak geliyordu piyasaya.

- Dünya sinemasından?

Yönetmen olarak eskilerden Bernardo Bertolucci, yenilerden Mel Gibson.

- İçinizde ukde olarak kalan herhangi bir film oldu mu?

Kıskandığım filmler oldu.

- Neler mesela?

Züğürt Ağa ve Muhsin Bey.

- Sinemaya ömrünüzü verdiniz. Kadrim kıymetim bilindi diyebiliyor musunuz gönül rahatlığıyla?

- Aksine bir şey diyemem. Sinemada kimse kimseyi sevmez ama benim için kimse aleyhte konuşmaz.
***
BİR ANI;

Senarist mi Kemalist mi


Erdoğan Tünaş da çok iyi bir senaryocu olmasına rağmen çok tembeldi. Yazılan senaryo sayfalarını elinden almak bir problemdi. Onun ilacı da hanımı Suzan Avcı’ydı. Suzan Hanım çok kıskançtı ve Erdoğan’ın üzerinde büyük bir hakimiyeti vardı. Biz Erdoğan’ın çapkınlıklarını, kaçamaklarını tespit edip bazen de fotoğrafla belgeleyerek elimizde koz olarak kullanırdık. Suzan Hanım’a göstermekle korkutarak, senaryolarımızı Erdoğan’a tıkır tıkır yazdırırdık.

Bir gün Erdoğan ile Suzan kavga ederler. Kavga o kadar büyür ki karakola intikal eder. Oynadığı külhani rollerden dolayı Suzan Avcı’yı çok seven polis memurları, Erdoğan’a bozulurlar. ‘Utanmıyor musun bu kadını üzmeye’ diyerek biraz hırpalarlar. Erdoğan’ın ifadesini alan polis, ‘Mesleğiniz ne?’ diye sorar, Erdoğan ‘Senarist’ der. Polis ‘Kemalist mi?’ deyince, Erdoğan güler. Polis ‘Ne gülüyorsun ulan?’ diye Erdoğan’ın üzerine yürür ve vazifedeki memurla alay etmekten onu nezarete atar. Gece güç bela Erdoğan’ı karakoldan çıkarmamı hiç unutamıyorum.

Hiç yorum yok: