Cuma

FORMÜL AYNI OLUNCA SENARYO DA BENZER OLUYOR


Aşk, erotizm, porno çorbası
Formül standart ve basit. Ne yaparsanız yapın, ne satarsanız satın, işin içinde duygu olması gerekiyor. Yani aşk, biiir. Öyle kuru kuruya aşk olmaz. Duygu, arzu, istek somut ve yakıcı olmalı. Nesnesi somut, ortada olmalı ki, aşk cisimleşsin. Arzunun yöneldiği, onu kamçılayan bedeni, nesneyi mutlaka görmeli, göstermeliyiz, ikii. Nihayet, arzulayanla (âşık) arzulananın (bedenin, nesnenin) karşılaşması gerekir, üç.
Aşkın kavuşamamak olduğunu bildiğimizden, nihayetlenmemesi, azgınlaşması gerekir. Bu da porno faslına girer, geçelim.
Şimdi herhangi bir reklam filmine bakın. Bu formülün hemen hemen hepsinde geçerli olduğunu görürsünüz. Ben buna aşk, erotizm, porno çorbası diyorum. Üretici-satıcı (ürünün sahibi ve onun yerine geçen 'görünmez adam'; reklamcılar) kendi dillerinde SSF diyebilirler; sihirli satış formülü. Formüle de duygu ve sır katmak gerektiği için kısaca aşk iksiri olarak adlandırılırsa, şaşmam.
Adına her ne derseniz deyin aslında formül çok basit, çok eski, klasik ve standart: Sorun-çözüm.
* * *
Basit, eski, standart falan ama, formülün her icrası; her reklam kampanyası, her slogan, her fikir, yepyenidir! Buna da 'yaratıcılık' denir.
Öyle sunulur, öyle algılanır.
Fakat işte gelin görün ki, formül aynı olduğundan yaratıcılığın da alanı, aracı, rotası, sınırları baştan belirlenmiş oluyor. Şu sıralar sıkça karşımıza çıkan bir otomobil markasına ilişkin reklam filmini alalım. Bilyalar, çarklar dönüyor, elektronik aygıtlar devrede. Ekran metal rengi, gri. Soğuk yani. Soft ışıkla hafiften beyazlatılarak aydınlık efekti yaratılmak istenmiş. Otomat, robot kol metal zemine dokunuyor. Kırmızı bir nokta hasıl oluyor. Dokunuş, temas, ateş ve ayrılık.
Böyle akan görüntüye dramatik-romantik tonlu erkek sesi eşlik ediyor. "Ben bir makineyim" diyor, romans edasında. Bir tutkuyu, aşkı (bu sözcüğü kullanarak) anlatıyor. Ateş var, aşk ateşi. Sözlü olarak o da dile getiriliyor. Kavuşma, buluşma, her şey var. Makinede.
Gayet yaratıcı. Makineyi kişileştirmek, mekanik üretimi tutku ve haz bileşimine çevirmek, metal parçalarını insani duygularla, reflekslerle donatıp canlandırmak. Neticede satın alacağınız bir üründe kendinizden bir şeyler bulmanızı, en azından öyle bir şeylerin varlığını hissetmenizi sağlayacağı için, 'yaratıcı'. Evet.
İyi de ben bu filmi gördüm. Hem de 15 yıl önce.
Yine bir reklam. O zaman ürün (ya da filmdeki kahraman) videoydu. 'Kaset ve ben' diye başlıyordu film. Aynı çark, aynı dokunuş, özlemle-tutkuyla sarılma, hazdan esriyerek ayrılma. Görsel akışa eşlik eden duygu yüklü ses ve anlatım. Her şey birebir aynı.
* * *
Şimdi ekranda karşımıza çıkan 'İtalyan ateşi' sıfatlı otomobil markası reklamının 15 yıl önceki video reklamından arak olduğunu söylemiyorum, hayır. Muhtemeldir ki, bugünkü reklamın senaristleri, üreticileri, sözünü ettiğim video reklamından haberdar bile değildir. Ama formül aynı olunca, yolların ve sözlerin, hatta duyguların aynılaşması, kaçınılmaz.
Ne de olsa reklamcı dediğin, 'görünmez adam'. Kolay mı sanıyorsunuz onun işini? Formül belli olsa da her ürüne 'hayat' katacak. Kendi-olmayan-hayatını. Ve mutlaka en değişik, en yeni, en yaratıcı, ve aynı zamanda en genelgeçer; herkeste aynı etkiyi, arzuyu yaratacak olan sözü, görüntüyü, hikâyeyi bulacak.
Peki, izleyici? Her şeyin kendisini tahrik etmek için yapıldığını bilen bir seçici o. Pasif, oturduğu yerde sadece 'izleyen' ve 'alan' aktör. Sakız için bile "Sizin gezegende aşk var mı, aşk" dedirten dünya bu. Afiyetle içelim çorbamızı. Keyifli seyirler.

ZEKİ COŞKUN/RADİKAL

Hiç yorum yok: